23 Aralık 2008 Salı

25 Ekim 2008 Cumartesi

Yasaklara Hayır! [Tabi hepsine değil :( ]

Deneme 1.. 2...

Deneme 1.. 2...

Yazım yayınlanıyor değil mi??

:)

25 Eylül 2008 Perşembe

Misafirim vardı ve açtığım paketten 5 yerine 3 yufka çıktı. Paketleme hatası yapan zat-ı şahaneyi ve onca paket içinden eksik olanı seçmeyi başaran şahsımı protesto ediyorum.

17 Eylül 2008 Çarşamba

...Dondurma...

İki küçük kız çocuğu dondurma yerler yavaş yavaş. Bitirmek istemezler dondurmalarını. En son kendinin ki kalsın isterler. Daha çok yemiş gibi hissederler kendilerini. Birbirlerinin elindeki dondurmaya baka baka, azıcık azıcık yerler. Beş- altı yaşlarında iki küçük kız çocuğu büyüdü şimdi.  Yanlız ve uzak olsalarda hala birbirlerini düşünerek ve yavaş yavaş yerler dondurmalarını.  

Biri çikolatalı yer hep, diğeri karışık ama çikolatalısından koydurmaz. Birazdan merak edecek arkadaşınınkinin tadını ve değişecekler, tadacaklar azıcık azıcık.

Biz böyle büyüdük. Paylaşmaya dondurmamızdan başladık. Sonra kalemlerimizi, silgilerimizi, eşarplarımızı, kıyafetlerimizi, sevinçlerimizi, hüzünlerimizi, omuzlarımızı, dizlerimizi... 

Haydi gel yakınıma yine paylaşalım çayımızı, çorbamızı..




16 Eylül 2008 Salı


Ey davulcu amca..!

Her gece saatten evvel akortsuz davulunla, manisiz manisiz tım tım eder dururdun.
Tamam ben de gıcık olurdum. Tiz geçip gide diye beklerdim. Memleketim davulcu amcaları gibi sokağı 3-5 defa gidip gelmezdin. Dün gece nerdeydin amca yaa? Saat ve telefon yolda bırakır şuursuzlar (teknolojiye fazla güvenmemek lazım)  ama dün sahurda nerdeydin davulcu amca?

Bayramda görüşcez senle!

:((

15 Eylül 2008 Pazartesi

...Üsküdar Yolcusu...

üsküdara gider iken.MP3 -
Üsküdar'da arkadaşım olsa..

Çıkıp gitsem, çalsam kapısını. İnsek sahile.. Yürüsek.. Yürüsek..

 Her adımda unutsak naylon dertlerimizi.

 Sonra eskilere dalsak. Küçüklüğümüze.. 

Yine söylense "oyuncak ayını vermemişdin" diye..

Yine savunsam kendimi "verseydim annen sana da almazdı ki" diye. 

Üsküdar'da arkadaşım olsa. 

Çıkıp gitsem, çalsam kapısını. İnsek sahile.. Yürüsek.. Yürüsek..

14 Eylül 2008 Pazar

...ÇOCUK GÖZÜYLE RAMAZAN...

Bugün evde bir acaiplik var. Herkes sessizce işine okuluna gidiyor. Annem "Zeynep hadi sana kahvaltı hazırlayalım" dedi. Kimse yemek yemiyor, su içmiyor. Ablam bile!

Ramazan 5

Önce diyet yaptıklarını sanmıştım. İzledim hepsini. Akşama doğru hepsi sessizleşiyor. Sofrayı hazırlayıp ezanı bekliyorlar. Onları böyle seyretmek, öyle hoş ki… Başka zaman, susmak bilmeyen ablamın bu hali içten içe güldürüyor beni. Ama gülmeye cesaretim yok.

Ramazan 9

Niye böyle yapıyorlar? Ablama sordum, "büyüyünce anlarsın" dedi. Zaten başka ne der ki… Anneme sordum, Ramazan dedi. Babama sordum, Oruç dedi.

Ramazan 11

Bu Ramazan ve Oruç isimli iki kişi, bizimkilere yeme-içme yasağı koymuş demek. Arkadaşım Fatıma'ya sordum. Onun ailesi de gündüzleri yemek yemiyor su içmiyormuş.

Ramazan 14

Kaşık çatal sesleri, konuşmalar duydum. Uyandım. Babama haber vermeye koştum, yatağında yok! Çaresiz, huysuz ablamın odasına koştum. O da yok! Korkmadım, "ben bu hırsızların hakkından gelirim" dedim. Aldım elime paspasın sapını, aniden açtım mutfak kapısını.

Sopamı havaya kaldırdım öylece kaldım oracıkta.

Bizimkiler yemek yiyorlar! Vay uyanıklar. Gündüz Oruç ile Ramazan'dan korkup gece yiyorlar.

Bir de üstüme gülüyorlar…

Korkaklar.

Ramazan 17

Önceleri, Oruç ile Ramazan'ı bulup şikayet etmeyi düşündüm. Fakat ablamın yemek yemedikçe pamuk gibi yumuşadığını fark ettim. Babam ile Annem de artık tartışmıyorlar.

O zaman devam. Belli ki Oruç ve Ramazan iyi kalpli iki amca.

Ramazan 19

Her gün bize beyaz başörtülü teyzeler geliyor. Oturup birlikte Kur'an okuyorlar. Her zaman ki gibi mobilyadan, gelinden, kaynanadan, konuşmuyorlar. Ellerini açıp herkese dua ediyorlar. Sevim teyze de başını örtmüş. Çok da yakışmış

Ramazan 22

Her şey aynen devam ediyor. Televizyonlar bile uslu uslu konuşuyor. Hepsi akşam ezan okuyor. İftar iftar deyip bütün şehir birden yemeğe başlıyor. Ne hoş.

Ramazan 24

Oruç'u merak ediyorum. Geçen gün Ayşe teyzem annemle konuşuyorlardı. Şöyle şöyle yaparsam Oruç bozulur mu? Yok böyle olursa Oruç kaçar mı? Demek ki Oruç, çok duygulu birisi. İnsanlar kötü bir şey yapınca bozuluyor. Kötülüğü gördüğü yerden kaçıyor.

Oruç'u ve Ramazan'ı artık iyice merak ediyorum. Onlarla tanışmaya can atıyorum.

Ramazan 25

Bu günlerde herkes Kadir gecesinden bahsediyor şimdiye kadar, gecesi olan bir adam göremedim. Bu Kadir de kim? Bin aydan hayırlı gecesi varmış. O gece uyumamak, namaz kılmak, Kur'an okumak önemliymiş.

Ramazan 26

İftarı çok sevdim. Akşam yemek yemeye İftar diyorlar. Gece yemek yemenin adı da Sahur. İftar sonrası eğlenceler oluyor. Babam camilere götürüyor bizi. Herkes sokaklarda, camide, neşe içinde.

Ramazan 28

Merak içinde beklerken uyuyakaldım. Kadir, gecesiyle beraber gelmiş gitmiş. Ben göremedim. Anlayamıyorum. Bu yüzden ağabeyimi çok özlüyorum. Ablama soru sormaya kalksam, bana doya doya gülüyor. Sonra da arkadaşlarına anlatıyor, birlikte gülüyorlar. Sinir oluyorum.

Abim uzak bir şehirde üniversitede okuyor. "Abim ne zaman geliyor?" diye anneme soruyorum. "Bayram gelsin, onda gelecek" diyor. Oruç, Ramazan, gece gelen Kadir'den sonra şimdi de Bayram!..

Soramıyorum "Bayram kim?" diye. Neden o gelmeden abim gelemiyor? Belki de ağabeyimin arkadaşıdır. Çok özledim abimi. Bayram'ı da alsın gelsin tanışalım.

Ramazan 29 / Arefe

O kadar erkek isminden sonra bugün nihayet bir bir hanım ismi duyabildim. Arife diyemiyorlar mı ne? Arefe diyorlar. Niye Arefe? "Arife" olması gerekmiyor mu? Yengemin adı gibi yani… "Arefe geliyor, daha temizliği bitirmedik diyor annem. İyice telaşlandılar. Bir Bayram diyorlar, bir Arefe, harıl harıl çalışıyorlar. Temizlik yapılıyor. Yemekler hazırlanıyor. Anneme "Bayram ne zaman gelecek?" dedim, "Arefe'den sonra" dedi. Demek ki Bayram ile Arefe evli değil. Akraba da değil. Kafam karma karışık. Salih abim bi gelse de her şeyi bana anlatsa.

Ve Bayram geldi

Sabah kalktığımda, herkesi kahvaltıda yakaladım!. Oruç öldü heralde diye düşündüm. Abim gece gelmiş. Sevinçten haykırdım. Çok özlemişiz birbirimizi.

Bütün olanı biteni bir güzel anlattım abime. Yüzüme bakarken, bana tebessüm ettiğini gördüm. Ablama sormamakla ne iyi ettiğimi anladım. Abimin tebessüm ettiği yerde, ablam kahkaha atar. Abime küser gibi yaptım hemen gönlümü aldı. Bana her şeyi baştan anlattı, bu sefer de ben gülmeye başladım.

Abimden söz aldım. Kimseye anlatmayacak, konuştuklarımızı yazmak için izin istedi..) Ben de verdim.. Ramazan günlüğü işte böyle ortaya çıktı. Abim buna bir de isim buldu: 5 Yaş Sendromu. Sendromu anlamadım. Ama olsun, abime güveniyorum. Gerçi ablam'a göre 4 yaşındayım. Annem 5 yaşında olduğumu söylüyor. Babam daha 4 yaşından gün almadı diyor. Abim 'bu konu beni aşar' diyor.

Bayramı çok sevdim. Ama ablam tekrar o sinirli haline dönecek diye, Ramazanın gidişine çok üzüldüm. Bizim için her gün Ramazan olsa!.. Ne iyi olur.

--

13 Eylül 2008 Cumartesi

...ŞEKERPARE PARE...



Ben şekerpare yapamıyorum ama çok seviyorum. Tarif vermek isteyen olur, yapıp göndermek isteyen olur, hazır alıp gelen olur..Hepsi kabulüm :)
Görsel : Portakal Ağacı

12 Eylül 2008 Cuma

...Yeni ve Cici...

Aylardır istediğim şablona sonunda kavuştum. Emeği geçenlere bilhassa uslu durup elime ayağıma dolaşmayanlara teşekkürü bir borç bilirim.

Söylemedi demeyin efendim; bu aralar olumsuz eleştirileri kabul edemiyorum. Tatil bitti ben henüz yeni yeni kendime geliyorum. Bu sene geçen sene kadar durgun geçmemeli bu blog için. Sekeratta felan değil hayırlısıyla hortlayalım arkadaşlar.

3 Eylül 2008 Çarşamba

...Tatilin anlamı...

Bence tatil bu gün ne pişireceğini düşünmemektir.
......
Yarın ne pişirsem acaba??

29 Temmuz 2008 Salı

Hikmet-i Mi'rac nedir?

Elcevab: Mi'racın hikmeti o kadar yüksektir ki, fikr-i beşer ulaşamıyor. O kadar derindir ki, ona yetişemiyor. O kadar incedir ve latiftir ki, akıl kendi başıyla göremiyor. Fakat bazı işaretlerle, hakikatları bilinmezse de vücudları bildirilebilir. Şöyle ki:........

13 Temmuz 2008 Pazar

20 Haziran 2008 Cuma

..:.Yer Gök İnlesin Bu Sesi Dinlesin.:..


Bir adım daha son dakika golüyle..Türkiye yarı finalde Almanya ile mücadele edecek. Çarşamba günü 21:45' de Basel'de bir tarih daha yazılmalı. Yürekler tekrar ortaya konmalı. Bu takım final oynamalı!

10 Haziran 2008 Salı

..küçük hediyeler-büyük mutluluklar..


İşte hali hazırda ki durumumu layıkiyle anlatan bir biblo, çok sevdiğim bir yakınımdan, ablamdan.


Teşekkürler yeni abla. Geç buldum, çabuk elimden uçurdum seni. Mesafeler uzuyor olsa da aramızda, ne özlemeye fırsat verelim ne özletmeye birbirimizi.

21 Mayıs 2008 Çarşamba

..:.Otoban Gişelerini Özledim.:..


Yaz geldi! Beklenen, özlenen de geldi. Tatil zamanı da geldi :) Ekimden beri İstanbul dışına çıkmamıştım. Bünye alışkın değil henüz kesintisiz İstanbul keşmekeşine. Yok yok İstanbul'a doyum olmaz o ayrı. Zıddıyla bilinir kıymeti.Yokluğu bildirir nimetin kıymetini. Özlemek lazım İstanbul'u da. Bitmek tükenmek bilmeyen yolları özlediğim gibi. Otoban gişelerini özlemek de varmış nasibimizde :) Birkaç fotoğraf ve güzel hatıralarla iki hafta sonra görüşmek dileğiyle..

5 Mayıs 2008 Pazartesi

Kendi Kelimelerime Merhaba

Uzun zaman oldu "Hak"ka kendi cümlelerimi yazmayalı. Şeytanın bacağını kırmak kaşını gözünü yarmak lazım artık. Klavyenin tozunu almak lazım. Tuşların yerlerini hatırlamak lazım. Bahar geliyor canlanmak lazım. "Kendime yeni bir ben lazıım" da derdim ama kendime yeni geldim ya da daha gelemedim, geleceğim.. Belki önce kendimden gideceğim.. İşler karışık yani bu aralar. Gelen, giden, gelmeyen, beklenen.. İşte ben bu yüzden kendi cümlelerimi yazmıyordum anlamışsınızdır. Her neyse efendim bugün sevgili babacığımın doğum günüydü. Kendisine C.H.tan uzuun ve hayırlı ömürler diliyorum ellerinden öpüyorum.
Daha önce yorumlarda bahsi geçmişti evimizin önündeki parkı yıktılar vs. Nasip olursa birgün fotoğrafını yayınlayacağım. Henüz tam bitmedi fakat hızla yapımı devam ediyor.
Ve Ahmet Özhan..
Geçtiğimiz hafta çarşamba günü(30 nisan)
CRR'de Ahmet Özhan'ın Kutlu Doğum Konseri vardı. Efendimiz (s.a.v) ile ilgili bestelenmiş ilahilere yer verildi. Ahmet Yesevi'den Aziz Mahmud Hüdai'ye, Adile Sultan'dan Ali Ulvi Kurucuya uzanan mutasavvıfların güftelerine yer verildi. Konser hakkında yorum yapamam kabiliyetim yetmez. Yaşamak lazım orda o atmosferi. Konu Efendimiz olunca herşey bambaşka oluyor. Tebrik ediyorum Konserde emeği geçen herkese. Konsere gitmeme vesile olanlara da ayrıca izin verenlere hatta götürenlere de getirenlere de..
Ve ekliyor Ahmet Özhan:

"Alemlere rahmet olarak yaratılan Efendimiz'in getirdiği nura, açtığı saadet yoluna ve sünneti seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak üzere Kutlu Doğum haftasını vesile ederek, ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazeliyoruz."

23 Nisan 2008 Çarşamba

Park yeri problemi

17 Nisan 2008 Perşembe

Huysuz nine Sivilay Abla’ya gelen başörtüsü soruları


Taraf Gazetesi'nin huysuz ninesi Dr. Sivilay Abla köşesinde okurlarının türban düzenlemesiyle ilgili kaygılarını paylaşmış, beraber çözüm aramış:

Bu hafta başörtüsü ile ilgili çok sayıda soru aldım. Kısaltarak buraya koyduğum sorularınıza kısa cevaplar vereceğim. Zira bugünlerde olan bitenler benim de ruh sağlığımı bozdu. Size ne kadar yararlı olacağımı bilemiyorum.

Soru: Türbanlılar neden babaannelerimizin taktığı gibi takmıyor. O zaman bir sorun kalmayacak. (Şebnem Balaban-Aydın)

Cevap: Şebnem kızım güzel söyledin. Örneğin benim torunlarım görücü usulüyle evlenmeyi düşünüyor. Belleri ağrıyınca kupa çektiriyorlar. Yemeklerinde Vita’dan başka yağ kullanmazlar. Ancak ben örtülü olmadığım için başlarını örtme şansları yok. Bu konuda kara kara düşünüyoruz. Başlarını örtmeye karar verirlerse senin babaanneni onlara ödünç verir misin?

Soru: CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal, “Türban bizim geleneksel kıyafetimiz değil. Bir Arap üniformasıdır” diyor. Türk kızları neden geleneksel Anadolu giysilerini tercih etmiyor da bu Arap üniformasını giymekte ısrar ediyor? (Ankara Olgunlaşma Enstitüsü son sınıf öğrencisi)

Cevap: Baykal yine çok haklı. Hâlbuki biz sadece geleneksel kıyafetlerimizi giyeriz. Örneğin; blue jean Selçuklu döneminden kalma bir mahalli kıyafetimizdir. Göbek piercingi çok kadim bir şaman ritüelidir. Bildiğimiz tüm geleneksel Anadolu kıyafetlerinde sırt dekoltesi standarttır. Ayrıca bu Arap kıyafetleri Suudi Arabistan'ın Bursa eyaletinde ve Mısır'ın Denizli kentinde dokunuyor. Ben de anlamıyorum niye bu ısrar?

Soru: Üniversitede türbanı serbest bırakan kanun çıkarsa kampüsümüzün ve sınıflarımızın laikliğini korumak için ne yapmalıyız? (Rumuz: Doçent Dr. Kaygılı)

Cevap: Sayın Hocam, türbanlılar takımının hücum oyuncularını durdurmak için önce üniversite nizamiyesinde dokuz kişilik bir baraj kurun. Yine de barajı aşıp sınıfa girenler olacaktır. Örneğin; sınav tarihini değiştirin ama türbanlılara söylemeyi unutuverin! Bir şekilde sınavı öğrenip girenlerin kâğıdını okurken yakın gözlüğünüzü bir türlü bulamayın. Bana ayrılan yer yetmediği için daha fazlasını size bırakıyorum.

Soru: Ben bir üniversite öğrencisiyim. Türbanlılar üniversiteye girerse üzerimde baskı kuracaklar ve beni de kapatacaklar diye çok korkuyorum. Acaba şimdiden ne gibi tedbirler almalıyım? (Çiyse)

Cevap: Sevgili Çiyse, çantanda mutlaka biber gazı bulundurmalısın. Sana yaklaşıp beynini yıkamaya çalışan bir türbanlıyla karşılaştığında yüzüne sıkabilirsin. Tabi bu işi telepatik yollardan da yaptıkları oluyormuş. Tıpkı şofbenden zehirlenenler gibi hiç hissetmiyormuşsun. Bu konuda en tesirli şey bir zikir matik almak, otobüste, metroda, tramvayda, ders aralarında olmak üzere günde 4444 kez “Çiyse laiktir laik kalacak” çekmek.

Dr. Sivilay Abla Ruh ve Sivil Hastalıkları Mütehassısı Toplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Başkanı


• Bu düşünceler, facebook.com’da, başörtüsü tartışmalarının yapıldığı forumlarda, katılımcılar tarafından, başörtüsü yasağını savunanların muhtemel hâlet-i ruhiyelerini tahmin ederek geliştirilmiştir.
• Acaba bu düşünceleri ciddi olarak düşünen bir insanoğlu var mıdır diye de merak edilmektedir.
Alıntı: İsmail Tongar

26 Mart 2008 Çarşamba

Haliç kıyısında bir İstanbul sefası

"Tarih kokan cumbalı evler diyarında yepyeni bir tesis” Sosyal bir dayanışma anlayışıyla işletilen tesislerin hizmet halkasına yeni eklenen Haliç Sosyal Tesisi, kısa sürede İstanbullular ve yabancı turistlerin uğrak yeri haline geldi.

Balat'ın yapı tarzına uygun olarak dış cephesi ve içinin büyük kısmı ahşap olan, geleneksel Türk mimarisi tarzında yapılan tesis, 220 kişilik toplam kapasitesiyle konukları kalite ve özenle ağırlıyor.

Balat’ın kendine has mimarisini, rengarenk sokaklarını ve eşsiz boğaz manzarasını, Haliç Sosyal Tesisinden seyre dalmak ise ayrı bir zevk.

Hafta sonları ailece kahvaltı edebileceğiniz, doyumsuz manzarası eşliğinde dost sohbetlerinizi yapabileceğiniz bu özel mekan konuklarını zevkle ağırlıyor."
Kaynak: İBB

16 Mart 2008 Pazar

Kabağın Sahibi Vardır Elbet!

Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir.. .
Saç, sakal, bıyık, kaş, ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.
- Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak:
- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.
Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş.Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder:
'Kabak aşağı, kabak yukarı.' Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar.
Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır.
Ölmüştür. Görenler çığlığı basar. Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim.
Gel gör ki kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!
Hikâye böyle...
Ama hayat da böyle...
Ensemize, kafamıza vurup vurup dalga geçen sahte kabadayıların, kabağın da bir sahibi olduğunu, bu sahibin de en affetmeyeceği şeyin kibir ve kul hakkı yemek olduğunu unutmaya başlayanlar, koltuklarına, makamlarına, rantlarına yapışanlar anlayacaklardır.
er ya da gec....

25 Şubat 2008 Pazartesi

Şehadet Makamı

Bakara Sûresi 154. Ayet :

"Allah yolunda öldürülenler için "ölüler" demeyin.
Tam aksine, onlar dirilerdir ama siz farkında olmazsınız."



...

19 Şubat 2008 Salı

11 Şubat 2008 Pazartesi

..:.Nane Limon Kabuğu.:..



Eski adamlar doğruyu söylemiş
Bir çiçekle bahar olmaz
Kişi kendini bilip sağa sola sormalı
Can pazarı bu oyun olmaz
Zürefanın düşkünü beyaz giyer kış günü........

Pazartesi sendromu mu?
Aa o da ne?
E ben onu hep yaşıyorum ki zaten..

Hava bulutlu..Parçalı bulutlu.. Yağmurlu..Ara ara yağıyor ama. Ne çok ne az. Burdan öyle görünüyor ya da :) Dışarıdakilere sormak lazım. Yok hiç niyetim yok bugün dışarı çıkmaya. Hele bu kadar kuş varken havada. Eminönünde kimsenin oturmadığı banka oturmuştum hani ağacın altında olan :)Kuşlarla dolu ağacın altındaki..O geldi aklıma yine.

Karşımızdaki yeşil alanı, parkı, basketbol sahalarını yıktılar. Ne yapacaklar bilmiyorum, merakla bekliyorum. İş makinaları bir güzel taradı toprağı. Onlarca martı üşüştü toprağa solucan toplamaya..


Eskiden pazar günleri neler yapıldığını düşündüm. TRT1 de Barış Manço'nun programı olurdu. "Yediden Yetmişyediye" Dünyanın dörtbir yanını gezerdi Manço, biz de izlerdik. Bir de "Adam Olacak Çocuk" çıkardı. Kaçan utanan çocukların yanında mikrofonu bırakmayan da olurdu, ağlayanda..Bende çıktım o kürsüye ama bizim evdekine :)


Hadi bir de nane limon kaynatalım tarifine göre, sıcak, dumanı üstünde..


31 Ocak 2008 Perşembe

..:.: Anlık Görevler :.:..


Bir kaç gündür uykusuzluk problemi yaşıyorum. Uyumak için bir formül de geliştirdim kendimce. Zihnimdeki bütün düşünceleri ot süpürgeyle bulut süpürür gibi temizliyorum. Sonra ekrana masmavi bir gökyüzü geliyor. Tabi bu zihinsel dinginliğimi temsil ediyor. Sonra oraya büyük puntolarla şunu yazıyorum defalarca..


UYUMAM LAZIM...

UYUMAM LAZIM...

UYUMAM LAZIM...

UYUMAM LAZIM...

Sabah olunca zihin ekranımda ne görsem iyi ??

BLOĞUMU GÜNCELLEMEM LAZIM !

BLOĞUMU GÜNCELLEMEM LAZIM !

BLOĞUMU GÜNCELLEMEM LAZIM !

BLOĞUMU GÜNCELLEMEM LAZIM !

20 Ocak 2008 Pazar

.:.:dolmabahçe:.:.

10 Ocak 2008 Perşembe

Lam - Mim - Nun

1 - İçerlediğimiz bir hadise (intikam almışsanız bunu da yazabilirsiniz):

Sene 2006 aylardan ekim. Arkadaşlarımdan ayrı geçirdiğim iki Ramazanın hasreti var içimde. Ama o sene beraberiz. Belki de son kere.. İftarlar beraber geçiyor en az hafatada iki üç kere. Bize çağırıyorum bir akşam iftara. Anlaşıyoruz. Benden mantı istiyorlar ama bi şartla: "erken gelip hepberaber yapacağız" Tamam diyorum. Alışık olduğumuz bir durum beraber hareket etmek.

Önceki gün akşam uyku tutmuyor beni. Alışmışız sabahlamaya bugün kalıyım evde diyorum misafirim gelecek. Bir yandan da düşünüyorum yarın ya geç gelirlerse, ya yetiştiremezsek..Tedbir olsun ben biraz yapmaya başlayım diyorum gece yarısı. Özene özene minik minik yapıyorum keyifle. Bir yandanda okuyorum içimden olur da kadir gecesine denk gelir diye. Mantı derdine olmayalım Kadirden.

Gece üç sıraları bitiyor mantı bükme işlemi, gücüm, kuvvetim, enerjim..Yapışmasınlar diye fırına koyuyorum mantıları. Hafif kurusun alıcam içinden. Ve yatıyorum..uyuyorum..uyuyorumm.. Pat pat pat kalp çarpıntısıyla uyanıyorum. Yanık kokusu, yoğun duman mutfağın içi. Kapıları pencereleri açıyorum. Mini fırın sararmış duman çıkarmaktan. Mantılar.. Çatalla bakıyorum hala umudum var, kabullenemiyorum belki, belki de uykudan, ama nafile hış sesiyle kül görüntüsü. Hepsi beşinci dereceden yanmış. Uyandırıyorum annemi babamı. Annem mutfağı babam da beni yatıştırmaya çalışıyor. Çok anlamsız geliyor şimdi ama düşündükçe aynı his var içimde. İsyan edecek kimse yok. Çaresiz içerliyorum gözyaşı eşliğinde.

Unutuyorum ertesi gün. Arkadaşlarım, canlarım erken geliyorlar. Güle oynaya gırgır şamata mantı yapıyoruz kaşımız gözümüz unlu unlu. Bakmadıkça aynaya, görmedikçe şişmiş kırmızı gözlerimi ve eksik olmadıkça anne baba şefkati, arkadaş sesleri hatırlamıyorum birdaha o geceyi..

2 - En komik anılarımızdan biri:

Kıbrıstayız o sene. Malum trafik sol şeridden. İlk günler alışmak zor. Çembere soldan gir, sağa dön, öndeki arabanın sağından geç, sokağa dönünce sağını solunu karıştırma..sağım sarımsak solum soğan nerdeyse.

Alıştık bir süre sonra. İşte tehlike alıştığını zannetmekle başlıyor yada. Şehirler arası yolda benzin alıyoruz yolun karşısındaki bir petrol istasyonundan. Ordan çıkıp karşıya yani kendi sol şeridimize geçeceğiz. Çift yol, ortada duracağız. Unuttuğum kural: karşıdan karşıya geçerken önce (Türkiyedeki gibi sola değil) sağa bakmak. Bense soluma bakıp geçtim korna sesi eşliğinde fakat nerden geldiğini anlamadan ve üstüme alınmadan, sarsılmaz kendime duyduğum güvenle.

3 - Büyüklerimizden biriyle yaşadığımız güzel bir hatıra:


Efendim oturmuş ailecek televizyon seyrediyoruz vakt-i mazide birgün. Annem, babam, babannem ve ben. Ekranda Şoray. O da uzun yolda. Çaylarımızı içiyoruz bir yandan. Bir yandan yorumluyoruz izlediklerimizi. Yemekler yapılıyor programda. Yöresel mi yöresel. Dumanı üstünde. Kokusu gelecek nerdeyse. Ardından sunucumuz yemeği tadıyor tattırıyor, ballandıra ballandıra anlatıyor ama babannem yavaş yavaş bişeyler diyor. Ne tam içinden söylüyor ne de açıkça. Kulak veriyoruz açılıyor:


- Yahu adamlar o kadar çalıyorlar onların ağzına da verin bi lokma yazzık-günah değil mi!


Bakıyorum ekrana. Anlamıyorum..Tekrar ediyor..Ve babam anlıyor.


Ve açıklıyor babanneme:


Anne orda çalgıcılar yok. Fondan müzik koyuyorlar. Kaset yani..


Mimleyen : Ali Kahya Bey'e teşekkür ediyorum.
Ben de : Optio'yu ve Ebruli'yi ve Gülruh'u mimliyoruum.
Cevaplarınızı bekliyorum..

3 Ocak 2008 Perşembe

.:.:AŞURE:.:.


Yaklaşık on beş gün sonra Aşure Günü. Bilindiği üzere bizim kültürün bugüne özel yapılan ve aşure tatlısı dediğimiz bir tatlısı var. Biz de Aşure Günü gelmeden aşure tatlısının denemesini yapalım dedik. Ortaya bu güzel manzara çıktı. Aynı güzelliği 15 gün sonra burada değil komşularımızla paylaşmak üzere şimdiden aşure gününüzü tebrik ediyorum.